evli ve 4 çocuk annesiyim medine de yaşıyorum hayatta en cok deger verdigim sey önce Rabbim sonra Rasulum sonra biricik eşim ve ailem veeeeee dostlarimdır.aranızda olmaktan çok mutluyum en büyük emelim rabbime iyi bir kul rasuluma layık bir ümmet olabilmek. birilerine faydalı olabilmek en büyük amacım inş mevlam muvaffak eyler amin
CINAR RADYO BURSA
STRESE BİREBİR Bİ YAZI
STRESE BİREBİR Bİ YAZI
Müminde Stres Olmaz'diyordu bir Psikiyatr.
Cümleyi çok iddiali buldu.
Kur'an Kıssalarına eğildikçe,insanin yasayabilecegi bütün sıkıntıları Nebi ve Rasüllerin yaşadığını gördü. Onlar bütün belâlara ragmen ilahi huzuru yakalamislardi.
Kur'an'a bir de bu gözle bakmaliııydı.Kıssalara göz gezdirdi,çekilen eziyetlere işaretler koydu:
Yusuf (a.s.)
Kardeşlerinin hasedi sonucu kuyuya atılmış,
esir pazarlarinda satılmış,iftiraya ugramış,hapıslerde yıllanmış,babasına-kardeşine hasret kalmış ama yılmamıştı.
Ümidin,tevekkü lün ödülü olarak Mısır'a sultan oldu.
'Derdim çok' diyen hangi insan Yusuf (a.s.) kadar belâ çekmiş olabilirdi.. .?
Yakup (a.s)
40 sene evlat hasretiyle kavrulmuş,ağlamaktan kör olmuş,ümit kesmeden Rabbine yönelmiş,hem gözleri açılmış,hem de evladına kavuşmuştu.
İsa (a.s.)
En yakın talebelerinden biri tarafindan arkadan vuruluyor,ihanete uğruyordu.
Zekeriyya (a.s.)
Kavmi tarafindan öldürülmek üzere kovalanmış,bir ağaç kovuguna sığınmış ama testere ile biçilmekten kurtulamamıştı.Testere ile bedeni biçilen Zekeriyya'dan çikan tek ses:
'Huuuu,Huuuu, Huuuu' idi.
Nuh (a.s.)'a öz oğlu bile iman etmemişti...!!!
Lut (a.s.)
Tebliğinde yalnız kalırken,fitne grupları ile işbirliği yapan; ayni yatağı paylaştığı karısıydı...!!!
Meryem'in (a.s.)
Tertemiz bir genç kızken iffetine dil uzatılıyordu.İftira ve hakarete uĞrayan Meryem,
sırlı bir Rasüle anne;gelecek nesillere örnek-mucize bir hanım oluyordu. Kadından Rasül-Nebi yoktu ama Allah (c.c.) Meryem'e Cebrail'ini yolluyor,vahiy Meryem'den doğuyordu...!
Eyyub (a.s.)
Deve- koyun sürüleri sahibi iken ağır bir illetle yatağa düşüyor tüm servetini yitiriyordu.
Etrafında kimse kalmamış,dışlanmış,insanlar iniltilerinden rahatsiz olmamak için Onu karısı ile bir tepe üzerinde yalnız konaklamaya mecbur etmisti.Sabrı nın ödülü olarak şifa bulan,
70'inden sonra delikanlı gibi ayagğ kalkan da yine Eyyub'tu…
Musa (a.s.)
Kavmi ile birlikte uzun bir sürgün yaşamıştı.Mutluluklari için çırpındığı kavmi mucizeye şahit oldugu halde iman etmiyor,en zor anlarda Musa'yı (a.s.) yalnız bırakıyordu.
Kainatin Efendisi Hz.Muhammed( s.a.v):
Doğmadan önce babadan yetim,
altı yaşında, hem de bir yolculukta anneden öksüz kalmış 8 yaşında dedesini kaybetmiş, tebliğinin ilk yillarında karısı ve amcasının ölümleriyle sarsılmıştı.
Kendi kavmince hakaret-aşağılama- ambargo-dışlanma-taciz edilme vb sıkıntıları çekmekle kalmayıp memleketinden ayrılmak durumunda kalan da O (s.a.v.) idi.
Ömrü savaşlarla geçmiş,buğday bir yana arpa ekmeğine karni doymamişti.
'Ahh Mekke' dediği çok olurdu. Rasül (s.a.v.) gurbette yasamış,gurbete defnedilmişti.
Simdi biz bütün bunlardan sonra halâ
'Moralim bozuk,hayattan zevk almıyorum, stresteyim' mi diyoruz...?
Pes yani!..
Kur'an gibi kitabınız,o kitapta onlarca Rasül ve Nebiniz,
Kainat Güneşi gibi Önderiniz olacak da stresteyim diyeceğiz öyle mi...?
Yakışıyor mu bize...?
Kıssaları yeniden okuyun!...
Tarih okur gibi değil,kendinizi Rasül-Nebilerin yerine koyarak,sahnede başrol oynadığınızı düşünerek,olayları n içine girerek okuyun.
Göreceksiniz ne stres kalacak,ne de sıkıntı...
Sabrin,tevekkü lün,teslimiyetin eminliği ile huzur müjdesi alacaksınız.
Niye mi bu kadar iddialıyım?
Ben değil,böyle olacağını Allah söylüyor:
Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan,canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz.(Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele !
O sabredenler, kendilerine bir belâ geldigi zaman: 'Biz Allah'in kullarıyız ve biz O'na döneceğiz' derler. İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlar da onlardır. Bakara-155-157
dost olabilmenin en güzel yanı birilerine Dostum diyebilmekte diyorum.
Buraya bir şiir eklemek istiyorum
Dost yüreği saran duvardır
Aşk
yürekte tüy iken
dost
yürekte demir ökçedir.
Sevgi
yürekte kor iken,
Dost
yüreği taşıyan kafestir
Yalnızlık
yürekte su iken
Dost
yüreği saran duvardır.
RaBBiMiN YoLuNDa SeVDaLıYıM
Kilometrelerce uzağa gizlenmiş olsa da dostluklar
aynı gökyüzünü paylaştığımız sürece dostuz..
Köşebaşından döndü çocuk, bir soluğu bir soluğuna karışarak.
Benzinde beyaz olan herşey kırmızıdan nasibini aldı, o koşarken.
Yüreğindeki kanın hepsi yüzündeydi sanki.
Çocuktu, koşmak değil, durmak zordu onun için.
Onun için, elinde sımsıkı tuttuğu kağıt para ile, adımlarını birbirine katarak geçti karşıdan karşıya.
Yağmurun yeni dinmiş olduğunun farkında değildi.
Botları, paçaları sırılsıklam olmuş, çamurdan desenlerle kaplanmıştı. Umurunda değildi ama. Kalbi neşeyle çarpıyordu ya, bu yeterliydi.
İçerideki sıcağın camdaki buğulanmadan anlaşıldığı fırına uzaktan şöyle bir baktı. Elindeki parayı daha sıkı tuttu ve kalbi hızla çarparak kapıyı açtı, içeri girdi.
Kendisi gibi ekmek almaya gelmiş başka insanlar vardı sırada. Hatta tahmin ettiğinden çok daha fazla insan. Kimi elinde parası, kimi de ekmeğiyle bir kalabalık oluşturmuşlardı.
“Ne çok insan var ekmek almaya gelen...” diye geçirdi içinden. Çünkü o ilk kez geliyordu, elinde parasıyla, taptaze birkaç ekmek almaya.
Sıra kendisine gelince, heyecanla parayı uzattı ve “Bununla kaç ekmek alabilirim?” diye sordu.
Kasiyer cevapladı: “Üç tane alabilirsin.”
Çocuğun gözleri ışıldadı, sevinçle aldı ekmeklerini. Geriye kalan on kuruşu da cebine koydu.
Fırında ekmek ne kadar çoktu! Ekmek almaya gelen hayli insan vardı.
Bu zamana kadar hep apartman duvarlarının kenarına asılmış ya da oraya buraya bırakılmış ekmekleri, onları da bulamazsa çöpteki kurumuş olanları yemişti. Hiçbiri de, şimdi elinde tuttuğu üç ekmek kadar güzel kokmuyordu..
Yol kenarında, yağmur sonrası sırılsıklam olmuş kaldırımda bir adam elini açmış, “Bir ekmek parası” diyordu. Elini cebine soktu, on kuruşu buldu ve “Bir ekmek parası etmez ama...” diyerek adama verdi.
Paylaşmak onu çok mutlu etmişti.
Civarda bu kadar ekmek satan yer ve bu kadar çok ekmek yiyen insan vardı. Belki kendisi bunu çok fazla hissedememişti, ama bir bolluk ve bereket vardı.
Bereketin bol olması şükrün azlığını gerektirmezdi. Zira, nimeti verene teşekkür etmemek nankörlük olurdu.
Bunun için kalpten bir teşekkür etti Yaratıcısına. Bu üç taze ve sıcak ekmek için, sıcağı sıcağına, sıcak bir teşekkür.
Ardından, her gün eline bir ekmeği alıp, onun sıcaklığını hissetmeyenler için, bir de onu beğenmeyenler için bir sıcak dua...
Belki bu duanın kabulüydü bugün yediğim üç dilim ekmek.
Belki şükretmek, masum çocukların ve mazlumların sımsıcak duasının bana ulaşan çehresiydi...
Rabia Nazik Kaya
Bir hal sarıyor her yanı...
Mahur bir lajivert kokuyor sessizliğin içinde...
Gül kendine gurbet, kendine mülteci yaşadığı sılasında
Kızıl şafakların buğulu seherinde; hiç bir göz görmüyor
Nazenin yapraklarında tek bir çiğ tanesi
Öyle bir yangın ki bu...çöller medet istiyor...
Alevler arasında çiğ tanesi eriyor...
Artık bu yangına gülüm dayanamıyor
Bir nida kopararak, koşup suya dalıyor
ATEŞİ SU SÖNDÜRÜR....YA SULARDA YANARSA...?!
Su külleri Ankanın kanadında
Akarsa Ankanın kanadına gülün yangını şifa...
Uçur Ankam Gülümü Kaf dağının ardına
İşte senin sırrın bu, evrende ki o mânâ...
Gül aşkla atılınca suyu alev almada
ANLAYANA AŞK OLSUN AŞKA DAİR DERS OLA...
Su külüdür Gül nida Ankanın kanadında.
Ey Rabb-i Rahîmimiz..!
Efendimiz Aleyhisslâtu Vesselâm'ın Hürmetine;
Günahlarımızı Afv-ı Mağfiret Eyle..!
Dualarımızı Hayırlarla Makbul, Tevbelerimizi Kabul Eyle..!
Bizleri Efendimiz'in Ahlâkı ile Ahlâklandır..!
Bizlere;
Marifetullah, Muhabbetullah,
Muhabbet-i Resûlullah(Aleyhissalâtu Vesselâm),
İhsân Şuuru, Hizmet Şuuru, Sahabe Şuuru,
İhlâs-ı Etemm
ve
İmanda Hakka'l Yakîne Erebilmeyi Nasip Eyle..
Beş Vakit Namaz Muhabbeti ihsân Eyle Bizlere..
Hayatlarımızı Efendimiz'in Hayatı ile Hayatlandır..!
Bize Onun(Aleyhissalâtu Vesselâm Muhabbetini İhsân Buyur..
*
'Allahım! Senden, Seni sevmeyi, Seni sevenleri sevmeyi ve Senin sevgine ulaştıracak amelleri sevmeyi dileriz.
Allahım! Senin sevgini bize canımızdan, ailemizden ve soğuk sudan daha ileri kıl!'
'Allahım, Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz.' 'Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allaha mahsustur. (Yûnus Sûresi: 10.)
'Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.' (Bakara Sûresi: 32.)
'Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, duâ edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin.' (Al-i İmrân Sûresi: 8.)
'Allahım, Efendimiz Muhammede, onun âl ve Ashâb ve kardeşlerine Senin için hoşnutluk ve onun için de hakkı edâ olacak bir rahmet ve selâm eyle. Bizi ve dinimizi selâmette kıl. Duâmızı kabul et ey âlemlerin Rabbi! '
Onceleri mutevazi bir hayati vardi. Sabahtan aksama kadar isinde kosturuyor, yoruluyordu, ama sihhati yerinde, bir sikintisi yoktu, zengin olma arzusundan baska tabii. Son gunlerde ise bu zengin olma arzusu gittikce hirsa donusmeye basladi. Kendi kendine diyordu ki:
- Sabahtan aksama kadar kosturmaktan iskelet haline geldim. Bedenimde tek gram yag bile kalmadi. Yine de bir araba alacak para biriktiremedim. Halbuki benim de luks bir arabam olmali, yurumeyi birakmaliyim. Bol imkânim olmali, cesidi bol zengin sofralar kurmaliyim!
Cevresindeki luks arabali, zengin sofrali kimseleri goruyor, kendisinin de benzeri luks arabaya binmesi, bol cesitli sofraya oturmasi gerektigine iyice inaniyordu. Yoksa mutsuz ve sanssiz biri olarak gorecekti kendisini. Cuma namazina bile bu dusunceleriyle bogusarak gidiyordu artik. Gariptir ki kursudeki hocaefendi sanki kendisine hitap ediyor gibi konusuyordu cumada:
- Ille de bol cesitli sofralara oturmayi, mutlaka luks arabaya binmeyi hayirli sanma! Senin istedigin sana hayirli olmayabilir. Sen uzerine dusen calismayi yap, gerisine karisma, "Benim hakkimda hayirlisi buymus." diyerek kismetine razi ol. Sana verilen senin hakkinda hayirli olandir, unutma, diyordu.
Bu sozlerin etkisiyle birazcik rahatladi. Ama bu defa da hocaefendi ile kavga ediyordu hayalinde:
- Luks arabaya binmek, bol cesitli sofraya oturmak hayirsizlik mi sanki? Bu hocalar da halen bir lokma, bir hirka felsefesindeler.
Zihni, bol cesitli sofrayla luks arabaya kilitlenmisti sanki. Hayirli ise Rabb'im versin demiyor, mutlaka istiyordu bunu. Bir sey asiri arzu edilirse Rabb'imiz de onu ihsan edermis.
Nitekim isleri yavas yavas yoluna girmeye basladi. Araba parasini biriktiriyordu. Cok gecmedi topladigi parayla hayal ettigi luks arabaya nihayet kavustu. Artik eskisi gibi butun gun yurumuyordu. Zaten ahdetmisti. Arabasi olursa yemege dahi arabayla gidecekti. Hayal ettigi bol cesitli sofrasini da kurmaya baslamis, yedigi onunde yemedigi de copteydi.
- Ha soyle, diyordu. Iste hayat budur. Ne istersen beklemeden yiyorsun, nereye istersen yurumeden gidiyorsun!.
Bu minval uzere haftalar, aylar gecerken bir ara sismanlayan bedeninde bir rahatsizlik hissetti.
Hemen doktora kostu. Beyaz gomlekli doktor kalbini dinledi, ic organlarini kontrol etti. Filmler cekti. Sonra masasina oturup sorular sormaya basladi:
- Beyefendi, dedi, sofran bol cesitli mi? Istah acici yemekler fazla mi onunde? Hep arabayla mi dolasiyorsun? Hic yaya yurumen yok mu? Ilave etti. Bu rahatsizlik bol cesitli sofraya oturanlarla, yurumeyi birakanlarda olur da onun icin sordum. Doktor sozlerine daha da aciklik getirdi: Senin ic organlarini yag baglamis. Anlasilan bol cesitli sofra kurmus, fazla kalorili gida almissin. Ustelik yedigini de (yurumedigin icin) yakmamissin, organlarini yag baglamis.
Kisik sesle: "Care? "diyebildi.
- Care, bol cesitli sofrayi hemen terk edeceksin. Mutevazi sofraya oturacak, halk cogunlugunun yedigi yemekleri yiyeceksin. Ayrica da her gun yuruyeceksin. Arabayla gitmeyeceksin her yere. Biriken yaglarin eritilmesi icin en tesirli ilac: Oruc tutar gibi az yemek, teravih kilar gibi cok yurumek! Sana ayrica ilac yazmiyorum.
Ikazdan ibaret ilaclarini boylece aldiktan sonra yine cuma icin camiye yoneldi. Bu defa itirazsiz dinledigi hocaefendi sanki yine kendisi icin konusuyordu:
- Ey insan! Nefsini degil aklini dinle. Ulasamadigin israfli hayata kafani takma. Sana ne verilmisse ona razi ol. Bol cesitli sofra, luks araba, her zaman herkese hayirli olmayabilir!
Bu defa tasdik ederek soyleniyordu: 'Dogru soyluyorsun hocam. Keske daha once de boyle dusunseydim de, az yemekle yetinse, cok yurumeyi de birakmasa, mutevazi hayatima razi olsaydim! Simdi 'gobegim kup gibi cikmayacak, bacagim da cop gibi kalmayacakti!'
Ne dersiniz, israfli degil iktisatli hayati mi tercihe layik gormeliyiz?
Denizde yaşanan Med-Cezir sırasında deniz iki taraftan çekiliyor ve kara ortaya çıkıyor.
Ortaya çıkan kara 2.8 kilometre uzunluğunda ve 40 metre eninde. Görüntü aynen Hazreti Musa'nın Kızıldeniz'i ortadan ikiye yardığı olayı hatırlatıyor
Med - Cezir tarihlerinde adada artık geleneksel olarak bir festival düzenleniyor. Güney Koreliler festivale adeta adaya akın ediyor Milyonlarca insan denizin çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan bu yoldan adaya yürümek için burada toplanıyor.
[IMG]Milyonlarca insan denizin çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan bu yoldan adaya yürümek için burada toplanıyor.[/ IMG]
Ancak Güney Koreliler'e göre bu olayın med cezir olduğuna inanmıyorlar. Efsaneye göre Jindo Adasında yaşayan köylüler sık sık kaplanların saldırılarına uğruyorlardı.
Günün birinde kaplanlar bütün köyü kuşatınca köyde yaşayanlar can havliyle adanın komşusu olan Modo adasına yüzdüler
Bu arada köyün en yaşlı kişisi olan bir kadın yüzme bilmediği için Modo Adasına gidemedi.Sahile kadar yürüyen bu kadın, adaya geçemeyeceğini anlayınca Tnarıya dua etti.
Duası kabul olan bu kadın için o gün denizden bu yol açıldı.
Yüzme bilmeyen yaşlı kadın bu yoldan yürüyerek karşı adaya ulaştı ve kaplanlardan kurtuldu.
O günden bu yana bu efsane için adada toplanan Koreliler, aynı yolu yürüyerek geçerek Tanrıya dua ediyorlar.
Jindo Denizi Gelgit Festivali organizatörleri ise Guiness Rekorlar Kitabı'na kaydettirmeyi amaçlıyorlar.
Çünkü en uzun denizin çekildiği alan Jindo'da...
__._,_.___
.
canım ablam nurandan :ALLAH KENDİSİNDEN RAZI OLSUN
Denizde yaşanan Med-Cezir sırasında deniz iki taraftan çekiliyor ve kara ortaya çıkıyor.
Ortaya çıkan kara 2.8 kilometre uzunluğunda ve 40 metre eninde. Görüntü aynen Hazreti Musa'nın Kızıldeniz'i ortadan ikiye yardığı olayı hatırlatıyor
Med - Cezir tarihlerinde adada artık geleneksel olarak bir festival düzenleniyor. Güney Koreliler festivale adeta adaya akın ediyor Milyonlarca insan denizin çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan bu yoldan adaya yürümek için burada toplanıyor.
[IMG]Milyonlarca insan denizin çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan bu yoldan adaya yürümek için burada toplanıyor.[/ IMG]
Ancak Güney Koreliler'e göre bu olayın med cezir olduğuna inanmıyorlar. Efsaneye göre Jindo Adasında yaşayan köylüler sık sık kaplanların saldırılarına uğruyorlardı.
Günün birinde kaplanlar bütün köyü kuşatınca köyde yaşayanlar can havliyle adanın komşusu olan Modo adasına yüzdüler
Bu arada köyün en yaşlı kişisi olan bir kadın yüzme bilmediği için Modo Adasına gidemedi.Sahile kadar yürüyen bu kadın, adaya geçemeyeceğini anlayınca Tnarıya dua etti.
Duası kabul olan bu kadın için o gün denizden bu yol açıldı.
Yüzme bilmeyen yaşlı kadın bu yoldan yürüyerek karşı adaya ulaştı ve kaplanlardan kurtuldu.
O günden bu yana bu efsane için adada toplanan Koreliler, aynı yolu yürüyerek geçerek Tanrıya dua ediyorlar.
Jindo Denizi Gelgit Festivali organizatörleri ise Guiness Rekorlar Kitabı'na kaydettirmeyi amaçlıyorlar.
Çünkü en uzun denizin çekildiği alan Jindo'da...
__._,_.___
.
Bugün 19134 ziyaretçi (78610 klik) sitemde bukadar kişi
İSTEK ŞARKINIZI YAZIN ZİYARETÇİ DEFTERİNE
Buraya ne yazarsan yukarda en üstte o görünür IP adresi